Ahmet işyerinden Cemal’i telefonla arar.
-Ayşe’nin babası ölmüş. Cenazesi yarın bizim oradaki camiden kalkacakmış.
-Aaa! Allah rahmet eğlesin. İyi adamdı. Öğlen mi kalkacakmış?
-Evet. Gelecek misin? Çıkışta birlikte yemek yer miyiz?
– Tabii lan. hele sen ısmarlayacaksan hiç kaçırmam.
– İyi lan senden mi korkacağım. Hadi hoşça kal cenazede görüşürüz.
Adam telefonu kahkahalarla kapatır ve ajandasına cenazeyi kaydeder. İşine döner. Hiç ölümü, öleni düşünmez.
Fatma Hanım 70 yaşında, Müge Hanımla buluşur.
– Bizim Saadet’in kocası ölmüş. Yarın cenazesi var.
-Aaa Yazık. Hastaydı adamcağız kurtuldu. Çok çekmişti.
-5 yıldır yatıyordu adam. Saadet de gül gibi baktı adama.
-Yaa doğru söylüyorsun bizim Güneş’in kocası öyle hastaydı da, kadın hemen onu bakımevine koyuverdi. Aferin Saadet’e aslanlar gibi baktı kocasına.
-Aman neyse kadın da kurtuldu adam da. Cenaze öğlene. Gelecek misin?
– Kuaföre gideceğim önce,boyam geldi sonra gelirim cenazeye. Zaten ben hiç dayanamıyorum cenazelere. Bir fena oluyorum.
-Aman ben de fena oluyorum ama görev bu ,mecbur gideceğiz sonra ayıp olur.
-Doğru. Hadi gel şuradan pastayı sipariş edelim.
Ayla Canan’ı arar.
-Ayşe’nin babası vefat etmiş. Yeni olmuş şimdi haber verdi.
– Aaaaa! Tamam hemen organize olup Ayşe’nin evine geçiyorum. Seni de alayım mı?
-Yok ben yola çıktım bile orada görüşürüz.
Bunlar “Allah sıralı ölüm versin” dediğimiz vefat haberlerinde verdiğimiz tepkilerden sadece üç örnekti. Bir de bu vefat edenlerin cenazelerindeki sohbetlerinden, kulaklarımla duyduğum, konuşmalardan örnekler vereyim. Ama önce oraya gelenlerin gözlerinden bahsedeyim.
Camiye gelinip cenaze sahibine başsağlığı dileyene kadar, herkesin yüzünde acı çeken ve üzüntülü bir hal vardır. Görevi yerine getirmeden önceki ciddi hal, bakışlara yansımıştır. Ancak park yeri bulunmuştur. Ya da öğlen tatilinin bitmesine az bir zaman kaldığından başsağlığı dileyip dönmenin telaşı adımlara yansımıştır. Cenazeye kalınamayacağının belirtisi oturmuştur gözlere.
Ya da sakin adımlarla gelinip,cenaze sahibi bulunmuş, görev ifa edilmiştir. Kenara çekilinmiş ve cenazeye kimlerin geldiğinin hesabının yapıldığı o meraklı bakışlar oluşmuştur gözlerde. Yanındaki kişiye cenazeye bilmem kimin gelinip gelinmediği bile sorulmuştur
Ya da; gerçekten canı yanan arkadaşının halini anlayan, onu kollayan ve bir şeye ihtiyaç olduğunda aslanlar gibi yetişebileceğini bildiği, kendinden emin, destekleyici gözler cami avlusunu sarmıştır.
Gelelim konuşmalara. Aşağıdaki konuşmaya yeni şahit oldum ve bu yazının çıkış sebebi bu hanımlardır. Merhumun tabutu üç adım ötededir. Evlatları başındadır ve bu iki hanım hararetle yeni taşınacakları apartmanın durumunu soluksuz konuşuyorlardı. Nerede olduklarını unutmuştan öte bir durumdaydılar.
-Ben yeni yapılan apartmana gittim baktım. Hepppssssini tek tek gezdim. Ne durumda biliyorum.
-Ben de gittim mutfaklarına baktım ama bazı şeyler yanlış olmuş. Ustayı aradım. Açmadı bir türlü sinirlendim ve……
Bunun gibi o ana hiç yakışmayan bir sürü cümle sıraladılar ve ben yanlarından tatsızlık çıkmaması adına uzaklaşmak zorunda kaldım.
Başka bir grup
– Dolar da fırladı gitti. Telefonlarda kaldım. Ben bu borcu heriften nasıl alacağım bilemiyorum. Adam yok oldu sanki. Senin elin uzundur. Baksana bu adam nerelerde saklanıyor.
Başka birileri;
-Ne yapsın çocuklar büyüdü, okula başladılar. Ben de onların peşinden koşturmaca. Sizinkiler ne alemde? O tatlı kız kaç yaşında oldu?
-Sigarayı tiryakiler öyle çabuk bırakamaz. Bak ben şöyle yapıyorum….
Ya da;
-Kızın mezuniyeti var. Buradan onun elbise provasına yetişeceğim arabayı da hay Allah uzağa park ettim inşallah geç kalmam.
Ya da,
-Tüm gece hiç uyumamış. Cenaze namazından sonra ben mezarlığa geçeceğim. Saadet Teyze hiç iyi görünmüyor. Eve ben götüreceğim başkasına emanet edemem sonra görüşürüz.
İşte benim cenaze gözlemlerim şimdilik bu kadar. Hoşça ve sağlıkla kalın.